Zulmün Saltanatı Sürmez

Adaletin Gecikse de Tecelli Edeceğine Dair Tarihin ve Vicdanın Kesin Hükmü

İçinde yaşadığımız çağ, zaman zaman hukukun askıya alındığı, adaletin sesinin kısıldığı ve en temel insan haklarının hoyratça çiğnendiği karanlık dehlizlere sürüklenebiliyor. Gücü elinde tutanların, o gücü "koltuk sevdası" uğruna bir zulüm aracına dönüştürdüğü; yargıçların, savcıların ve güvenlik güçlerinin, hukukun üstünlüğü yerine kişisel veya zümresel çıkarlara hizmetkâr kılındığı dönemler, insanlık tarihinin maalesef tekerrür eden acı tecrübeleridir. Ancak unutulmamalıdır ki, her firavunun bir Musa'sı, her Nemrut'un bir İbrahim'i olmuş; hiçbir zulüm saltanatı ebediyete kadar sürmemiştir. Bu makale, bugün pervasızca adaletsizlik yapanlara, hukuksuzluğa çanak tutanlara ve bu zulme sessiz kalarak ortak olanlara, tarihin ve vicdanın değişmez bir uyarısıdır: Ektiğiniz rüzgar, fırtına olarak geri dönecek ve o gün, en çok siz, çocuklarınız ve torunlarınız adalete muhtaç kalacaksınız.

Kibirle örülmüş iktidar kulelerinde oturanlar, yasaları kendi keyfiyetlerine göre eğip bükerken, vicdanları nasırlaşmış bir güruhla alkışlanırken, sonsuz bir dokunulmazlık zırhına büründüklerini sanırlar. Unuturlar ki, o çiğnedikleri hukuk, o hiçe saydıkları adalet, bir gün kendileri için de hayati bir ihtiyaç haline gelebilir. Tarih, gücün zirvesindeyken astığı astık, kestiği kestik olan nice zorbanın, iktidar çarkı tersine döndüğünde nasıl bir adalet kırıntısına muhtaç kaldığının sayısız örneğiyle doludur. Roma'nın en kudretli imparatorları bile, bir zamanlar dudak büktükleri senatonun veya haleflerinin insafına sığınmak zorunda kalmışlardır. Fransız Devrimi'nde giyotine gidenler arasında, bir dönem devrimin en ateşli savunucuları ve uygulayıcıları olanlar da vardı; çünkü adaletsiz bir sistem, kurucularını da yutacak bir canavara dönüşebilir.

Bugün, adaletsiz kararlara imza atanlar, masum insanları lekeleyenler, hukuku bir sopa gibi kullananlar ve tüm bunlara "konfor alanları bozulmasın" diye göz yumanlar şunu idrak etmelidir: Çocuklarınıza ve torunlarınıza bırakacağınız enkaz, sadece maddi bir yıkım değil, aynı zamanda onlara miras kalacak bir utanç ve güvensizlik ortamıdır. Onlar, sizin bugün ektiğiniz nefretin ve adaletsizliğin gölgesinde büyüyecek, belki de sizin isimlerinizle anılan zulümlerin hesabını vermek zorunda kalacaklardır. Zira adalet, sadece mağdurlar için değil, bir toplumun tüm fertleri için olmazsa olmaz bir yaşam kaynağıdır. Ve bir gün, sizin soyunuzdan gelenler de, temel hak ve hürriyetlerin güvence altında olduğu, hukukun herkese eşit uygulandığı bir düzene hasret duyacaklardır. O gün, sizin bugün keyifle yıktığınız adalet köprülerini yeniden inşa etmek için çırpınacaklar, ancak temelleri dinamitlenmiş bir yapıyı onarmak hiç de kolay olmayacaktır.

Zulme ortak olanlar, sessiz kalarak bu değirmene su taşıyanlar da unutmasın ki, tarih onları da affetmeyecektir. Vicdanını kiraya veren, üç kuruşluk menfaat için doğruları haykırmaktan çekinen, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" aymazlığına düşen herkes, o yılanın bir gün kendi evlatlarını da sokacağını bilmelidir. Zira adaletsizlik bulaşıcıdır ve bir kere toplumsal dokuya sirayet ettiğinde, herkesi zehirler. O zaman, bugünün zalimlerinin çocukları ve torunları, belki de en yakınlarından, dünün sessizlerinden ve hatta kendi atalarının eylemlerinden dolayı hesap sorma ihtiyacı duyacaklardır. Çünkü hiçbir vicdan, üzerine basılarak susturulmuş çığlıkların ağırlığını sonsuza dek taşıyamaz. Toplumsal hafıza, unutmaz ve unutturmaz.

Otoriter bir yönetimsel baskıyla, hukukun temel prensiplerini hiçe sayarak, yargıyı ve güvenlik güçlerini kendi iktidarlarının bir uzantısı haline getirenler, en büyük ihaneti aslında o kurumlara ve o kurumların temsil ettiği değerlere yapmaktadırlar. Böyle bir ihanetin bedeli ise er ya da geç ödenir. Bu, ilahi bir adalet tecellisi olabileceği gibi, bizzat o toplumun vicdanında filizlenecek bir adalet arayışıyla da olabilir. Nitekim tarih göstermiştir ki, hiçbir baskı rejimi, halkın adalet özlemini ve özgürlük tutkusunu ebediyen bastıramamıştır. En güçlü diktatörler bile, bir gün ya halkın iradesiyle ya da tarihin acı bir cilvesiyle o koltuklardan indirilmişlerdir. Ve o gün geldiğinde, dün verdikleri hukuksuz emirler, yaptıkları zulümler, bir bir karşılarına çıkmıştır. Nuremberg Mahkemeleri, bunun en çarpıcı ve ibretlik örneğidir; insanlığa karşı suç işleyenlerin, "emir kuluyduk" bahanesinin ardına sığınamayacaklarını tüm dünyaya göstermiştir.

Sonuç olarak, bugün adaleti ayaklar altına alanlar, hukuku kendi çıkarlarına alet edenler ve bu zulme sessiz kalanlar bilsinler ki, ektikleri tohumlar acı meyveler verecektir. Adaletin kılıcı keskindir ve er ya da geç herkes için çalışır. Gücünüze, makamınıza, alkışçılarınıza güvenmeyin. Çünkü gerçek güç, hakta ve adalettedir. Ve bir gün, o hak ve adalet size, çocuklarınıza ve torunlarınıza da lazım olduğunda, bugünkü eylemlerinizin ve sessizliğinizin ağır vebalini omuzlarınızda hissedeceksiniz. Tarihin ve vicdanın mahkemesinden kaçış yoktur. Bu nedenle, hala vakit varken, bu gidişata dur demek, adaletin ve hukukun üstünlüğünün yanında saf tutmak, sadece başkaları için değil, en başta kendi geleceğiniz ve nesillerinizin selameti için atılacak en onurlu adımdır.

Yorumunuzu bırakın
*